23 Şubat 2008

bir reklam: "götü olan göt" isimli işimiz yakında bu sinemada...

Türkiye Yazarlar Sendikası'ndan ihraç edileceğini duyunca götü tutuşan birisi, artiz bozması.

şuna bakar mısınız:

"ben, 2005 senesinden beri kendi üyeliğimi kendim askıya almış durumdaydım"

e be kardeşim, madem kendini askıya aldın nedir bu gürültü? koltuğuna yapışmış siyasetçiler gibi bir türlü gidemiyorsun?!

TYS dingonun ahırı mı? eğer öyleyse senin ne işin var? dingo musun?

senin havanı mı çalmıyorlar, halaydan mı attılar?


[ *Hz. Müptezel(Ali Enver Ercan) ve avanesinden bizim eve yeni bir "kâğıt" daha geldi. Bu üçüncü kâğıtta yazanlara göre, yönetim kurulu, TYS üyeliğimi askıya almış. Üyeliğimin geleceği, Genel Kongre'de karara bağlanacakmış.*
**
*Bağlasınlar.*
**
*Şimdi, Ali Enver Ercan ve bir halay takımının çalgısı(enstrumanı) olarak şekil değiştiren TYS hakkında söyleyecek fazla bir şeyim kalmadı; hemen hemen her şeyi daha önce söyledim. İşbu halay takımının kavrayamadığı biricik şey ise şudur; Zaten ben, 2005 senesinden beri kendi üyeliğimi kendim askıya almış durumdaydım ve son 3 senedir Ali Enver Ercan ile avanesinin yönetimindeki TYS'ye zerre kadar saygım kalmamıştır. Tıpkı Varlık Dergisi'ne -o mezarlığa- saygım kalmadığı gibi... Bunun nedeni de -basitçe- Ali Enver Ercan'ın müptezelliğidir, köylü kurnazlıklarıdır ve retorik arsızlığıdır. İşbu mesele de bu kadar basittir, ortadadır.

***

Hamiş: Aşağıda TYS'den gelen son yazı var.Önümüzdeki Genel kongre'den sonra - ihtimal TYS'den ihraç edildikten sonra- bugüne kadar TYS'den gelen tüm dokümanların ve işbu dandik yazıların herbirini GittiGidiyor adlı web sitesi üzerinden 1YTL fiyatla satışa sunacağım.

------------------------------------

Tarih: 18 Şubat 2008

Sayı:3

Konu: Onur Kurulu'nun Kararı Hk.

* *

* *

Bay Zafer Yalçınpınar

Yazar kimliğine yakışmayan söz ve davranışlarınız nedeniyle sizi Onur Kurulu'muza vermiş, kararı 13 Şubat tarihli mektubumuzla bildirmiştik.

Konuyla ilgili internet ortamında yaptığınız açıklamadan, seviyesiz tutum ve davranışlar sergilemeyi sürdürdüğünüz anlaşılmaktadır.

Söz ve davranışlarınız, TYS gibi saygın bir kurumla bağdaşmadığı için üyeliğiniz, genel kongrede karara bağlanmak üzere askıya alınmıştır.

Bilgilerinizi rica ederiz.

* *

* *

TYS

Yönetim Kurulu ]

13 Şubat 2008

Şiâr -VIII-

hıyar hıyardan hıyardır. mıdır?!

evet.

11 Şubat 2008

bir istek parça olarak: hadi yavrum yandan yandan...

oto-almanak bir yandan, oto-şiyir seçkisi öbür yandan bombilibiliboooommmmmm...

(bkz. allah söyletiyor vallahi)

Şiâr -VII-


"Sahipsiz eve, it buyruk olur."

imza: abdurrahman çelebi

(bkz. abdurrahman çelebileri kırpıp kırpıp yıldızlı şiâr yapmak)

"sen, ben ve bizim şekeroğlan 2007" yıllığı...

şöyle bir baktık da bu bizim vatandaş bâki ayhan t.'nin hazırladığı yıllık konusunda nasıl bir tavır izlerdi diye, :

A- eğer yıllığına bu bizim vatandaşı da almış olsaydı:

1-YA, Bâki Ayhan T. sıkı bir şâir ve hazırladığı yıllık tüm zamanların en baba yıllığı olurdu.

2. YA DA, bir kere karşısına aldığı için, "hiç boşuna heves etme Bâki Ayhan T., biz senin bildiğin şekeroğlanlarından değiliz" yanıtıyla ıkınırdı.


B- Tabîi almamış, ama bizim vatandaş kendisini Serkan Işın'la falan karıştırıyor. Ya Nurullah Ataç'la (Nurullah Ataç gibi gözlüklü, sigaralı ve maalesef şapkasız bir fotoğrafını da bekliyoruz), Ece Ayhan'la falan da karıştırdığı düşünülürse bu o kadar da abartılı bir karıştırma sayılmaz değil mi?!

"sen, ben ve bizim şekeroğlan 2007" yıllığını P.A.T. şiyir seçkisiyle gittigidiyor'da umuyoruz.

tavırda bir sorun yok da, matriks baştan faul!

(bkz. aman şekeroğlan, cânım şekeroğlan)

5 Şubat 2008

ibibik var, ibik var, bik bik bik var, varoğluvar...



portredir ya da değildir ne farkeder ki?!

beberûhi...

Konuşma Lan!

acır tabîi!

kimin sünneti?

efendi'nin şiârlarından birisi de şu:

[Hemen anlaşılmayabilirsin, göze alacaksın. Çoğunluk her zaman başlangıçta yanılabilir, sonradan ayıyorlar sanki. Yan yan değil de doğru doğru yürüyen bir yengece bakarak, "sarhoş galiba" diyebiliyorlar.

(…)

"İki şey bir arada olacak; sancak ve davul. Eğer tek davul olursa sünnet düğünü var sanırlar. Ama sancak da varsa, isyan, ayaklanmadır o. Bin yıllık Anadolu geleneğidir bu." - Ece Ayhan ]

bu şiârına baktığımızda kopardığı gürültünün bir isyan olduğunu sanırsınız. halbuki sancaksız isyan olmayacağını herkesin anlayacağı bir şekilde açıklamış ece.

e bu gürültü, eğer sünnet düğünüyse kimin sünneti?

tam teşebbüste kalan oto-cülûsunun mu, şiyirinin mi?

nasıl?

adamın ilk şiârı:

[nasıl yalnız bırakır adamı bir meydan?

aradan biri bağırdı: *puşt ahali! - *Enis Akın** ]

---

bunu söyleyen, 400 küsurluk bir grupta kolektif anonim şirketlerle hareket eden birisi. demek ki yalnızlığı biraz da psikolojik:

cukkalanamamış saygınlık, tanınmama ya da kötü tanınma, kendine kahramanlık biçme, târikat arayışı, bestseller olamama, şiirlerinin dergilerden geri dönmesi, gruplardan atılma, ezilenlerin sesi olma ümidi, acıların çocugu kıyafeti, "hani fakir ama gururlu bir şiyir yazarı vardı ya" beklentisi vs. vs. vs.

yok kardeş, yalnız değilsin. senin gibi çok var bu âlemde... üzülme!

karpuz tabağı (karşı masadan)...

zeye & duvarlar -pardon- aynalar...




peki ya şuna ne dersiniz:

[(...) Cukkalanmış Saygınlık Projesi'nin amacı adından da belli olduğu gibi
"saygınlık" ve "tanınmışlık" elde etmektir. Projenin tek bir uygulama
yöntemi vardır; o da her şeyi ve herkesi "araç" olarak kullanabilmektir.
Proje için risk, zaman ve maliyet yönetimi de yoktur, tüm sınırlamalar göz
ardı edilmiştir. Tüm hesap kitap; "hesapsızlık", "kitapsızlık",
"fırsatçılık", "külhanbeyi retoriği", "retorik arsızlığı" ve "edebiyat
kâhyalığı" üzerine kurulmuştur. (...)]

bu paragraf sizce zeye'ye uymuyor mu? ben olsam "külhanbeyi retoriği"ni, "kibariye retoriği" ile değiştirirdim yalnızca.

yoksa: hesapsız, kitapsız, fırsatçı, arsız, sonradan çıkma bir kâhya edâsı...

türkçe de bozuk elbette. eğer zaten "cukkalanmış" ise niye "proje" örneğin? sözcük bilinci yok yânisi.

efendi'nin projesi budur. yani cukkalamayı düşündüğü ama henüz başaramadığı, biti kanlanmış projesi.

aynaya bakma vaktidir. biz hep bakıyoruz ama siz düşman olmayın ne olur aynalarla.

kırmayın!

---

meraklısı için not:

söz konusu alıntıda sözümona eleştirilen kişi "şeref bilsel"dir. mahalle karısı ağzıyla madde madde dedikodu tadında...

buyrun burdan yakın:
groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/7b1ff39274cd8a8a/a7b61141446d2948#a7b61141446d2948

Super Pat & Super S.t.a.n.l.e.y. !

Super Pat & Super Stanley!

zeye'nin klavyesi...



bkz. el insaf.

cin ali -I-

"cin olmadan adam çarpmak..."
-Anonim-

şapkalı km. taşı, kariyer basamağı...

bir de şuna bakalım:

[(...) Salih Bolat'ın benim söylediklerimi anlaması için aynı şeyleri kaç kere daha tekrar etmem gerekiyor? Veya sağa sola dilekçe vermekle, edebiyat anlamında bir yerlere varılabilir mi? Salih Bolat, bana sataşmanın bir "kariyer basamağı" ya da "kilometre taşı" olmadığını -bunca olaydan sonra- hâlâ anlayamamış mı? (...)]

kaynak:
groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/11767fd660d78448/47dcc1436febe628#47dcc1436febe628

bu nasıl bir saçmalama, nasıl bir idrak gücüdür anlamak güç. türk edebiyatının güçlü sesi zeye söylüyor bunu. şaka yâni. şapşaka.

bkz. yok devenin nalı.
bkz. zihniyeti ofsayt olmak.

pat & s.t.a.n.l.e.y. (şapkalı & ş.a.p.k.a.l.ı.)

pat'la düello

portredir (oto mu bilemem?!)

"abdurrahman çelebi & silâh arkadaşları"

pat & s.t.a.n.l.e.y.

the lion sleeps tonight

http://www.patetstan.com/

bu bey'in salatasını kim ısmarladı?




"kâğıt ya da duvar sorununuz değil, yaratıcılık sorununuz var."

-Anonim-

bir keyif verici madde olarak...

mutsuzluğun ilacı

koyun sütünden yoğurt & ...

ister misin, al Kemal Sunal (Sakar Şakir)

peynir tabağı (karşı masadan)...



"sırf sıfır" imanına yandığım... biraz daha yaratıcılık! ha gayret!

4 Şubat 2008

Şiâr -VI-

"bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim..."

-Anonim-

mösyö "abdurrahman çelebi"...

"abdurrahman çelebi" & kentteki kötü arkadaşları...

reha yünlüel'in "zeye" marka terlikleri...

yortsavul ulan, düş!



kaynak:

kötülük dayanışması

"çekinirim arkadaş!"

çekingen arkadaşları da var bu'nun...

[yönettiği dergilere şiir göndermeye çekiniyorum doğrusu... Ya, tutar "ustaların seiçtiklari" ya da bilmem ne bölümünde değerlendirmeye alır diye... Gerçi 19 yıldır şiir yayımlıyorum; ama bilemeyebilir, nerden bilsin ki?... işgüzarlığı tutabilir. çünkü taverna şairlerinin sağına soluna belli olmaz: bir bakarsın en uç bir şiiri destekler, bir bakarsın bir milyonuncu sınıf bir söyleyiş karşısında kalpten gider. hangi bir bakarsının ne zaman nüksedeceğini kestirmek olanaksız olduğundan, en iyisi tedbirli daranmak! ümit yaşar ayarında bir ufkum olsa hiç çekinmezdim; ama ben çekinirim arkadaş!! ]

söz konusu satırların yazarı, doktora neyim yapmış bir arkadaş. yazık ya!

meraklısına not:

sözü geçen dergi: varlık
sözü geçen editör: enver ercan

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/04479af3b5b74678/1227b78b53de6b01#1227b78b53de6b01

osman...

ibibikler öter ötmez ordayım / sadri alışık

[(...) bundan sonra hep beraber olacağız: sen, yırtık, pırtık, avare, ben. (...)]

3 Şubat 2008

kenan...

sevemedim karagözlüm / belkıs özener.

[(...) aşkın ne olduğunu ben bu şarkıyla öğrendim. saadeti bu şarkıda taddım.

bir şey daha öğrendim bu şarkıyla:

herşeye sahip olmak isteyen, elindekini de kaybediyor.]

---

[70'li yıllarda unutulmaz filmlerde karşı karşıya gelecek olan türkan şoray ile kadir inanır'ın bir arada oynadıkları ilk film. atıf yılmaz'ın yönettiği 1970 yapımı bu filmin oyuncu kadrosu canlandırdıkları karakterlerle birlikte şu şekildedir:

türkan şoray: azize
kadir inanır: kenan
müjdat gezen: piyanist orhan
aziz basmacı: gazinocu arnavut osman
diclehan baban: assolist yırtık handan
ali şen: azize'nin babası temel reis
mualla sürer: bedia abla
kayhan yıldızoğlu: azize'yi hollywood'a davet eden maier
turgut boralı: kenan'ın amcası hurşit bey
mürüvvet sim: görgü hocası madame sülfik
kudret karadağ: yengeç rıza
talia salta: süslü hüsniye
aynur aydan: semra
nezihe güler: kenan'ın annesi
mehmet büyükgüngör: kenan'ın müzik hocası
lütfü engin: balıkçı ali
muzaffer cıvan: balıkçı rüstem
yusuf çağatay: diğer balıkçı
zeki sezer: gazino şef garsonu rüştü
orhan çoban: balıkçı garsonu]

kaynak:

ekşi sözlük, (kara gözlüm/#9732291 - habermas)

derdim nedir bilir misin? / ceyhun atuf kansu

Derdim nedir bilir misin?

Ey garip ibibik kuŞu.
Söylesem bölüŞür müsün,
Ey garip ibibik kuŞu?

Yaz sicağında duyduğum,
Vadilerin içli sesi.
Gölgesinde uyuduğum
Sükun dolu yaz öğlesi

Nerede gümüŞ Şadırvan,
Bol gölgesinde çinarın?
AŞığıyım Şırıldayan,
Gönlüme akan suların.

Bayıltıcı iğdelerde,
O sarı sarı çiçekler.
Eski baharlar nerede,
Bizi hangi dağda bekler?

Az mı uyudum sesinle,
Benim içli, garip kuŞum?
Ben de senin gibi, dinle,
Bir garip derde düŞmüŞüm.

Ey iyi kalpli ibibik,
Benim kırlarımın kuŞu!
Bir serin rüyada ibrik,
İçinde uyur gözyaŞı.

Anneciğim benim kırım,
KoŞsam bir uçtan bir uca.
Dertlerimi unuturum
Çiçekli yollar boyunca.

Uzakta bıraktığım ev,
Komşu kızının gülüŞü,
En büyük acıları sev,
Sev diyor ibibik kuŞu.

Ceyhun Atuf Kansu

Şiâr -V-

"her şeyin bir başlangıcı yoktur!"

viktor ayn-şşşşş-tayn

---

nasıl ama?

"her şeyin bir sonu yoktur!"* gibi bir klişeden daha derin, daha "sıkı", daha anlamlı değil mi sizce?!

*kaynak: ŞiiŞ, son sayfa.

kara gözlüm efkârlanma gül gayri / bekir sıtkı erdoğan

KARA GÖZLÜM EFKÂRLANMA GÜL GAYRİ

Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: ´Gel Gayri!´
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahzunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım...

Mor dağlara, karargahlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur...
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım! ..

Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım...

Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım...

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki aşık, senelerdir bekleşti...
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!

Bekir Sıtkı Erdoğan

ŞİBİBİK AYAĞA KALK!

şibibik...

şapkalı "sıkı" şiir ya da...

1 Şubat 2008

zafer yalçınpınar ve oto'su...

2007 zafer yalcinpinar oto almanagi

sanat tarihimizin eksikliğini tamamlayan bir belge. zaman gelecek, el yazısıyla yazılmış nüshaları magna-carta gibi değerli olacak mizâh müzesinde.

bkz. ben, ben var ya ben

---

izinden giden bir başka acaip-i garaip benzeri için:

bkz. 2007 kenan yücel özyıllığı

kaynak:
groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/9aba2d729ab38bda/b7427992f276a31d#b7427992f276a31d

---

//2007 zafer yalçınpınar oto-almanağı

* 12 ocak 2007 akşamında kuzey yıldızı edebiyat dergisi 6. yılını kutladı. bu gecenin katılımcılarına özel bir kuzey yıldızı fanzini dağıtıldı.
* 24 ocak 2007 tarihinde “puşt ahali!” adlı edebiyat platformu bir e-posta grubu olarak yayına ve icraatlarına başladı.
* şubat 2007’de monokl adlı sıkı ve deneysel edebiyat dergisinin “unutuş” ve “görsel şiir” konulu 2. sayısı yayımlandı.
* şubat 2007’de ali enver ercan, varlık dergisi’ndeki köşesinde düpedüz yalan söyleyerek, modası geçmiş retorik arsızlıklarını kullanarak bana çıkışmaya çalıştı. tabiîdir ki cevabını aldı.
* şubat 2007’de sezai karakoç, kültür ve turizm bakanlığı’nın dağıttığı “kültür sanat büyük ödülü”nü kazandı. şair, ödül töreni ve ödül bedelini istemediğini belirtti.
* şubat ayının sonunda ilhan berk’in gerçek isminin “emrullah ilhan birsen” olduğunu öğrendim.
* şubat ayının sonunda blues ve rock kültürü dergisi shaft’ın ilk sayısında “chet baker”la ilgili bir yazım yer aldı.
* şubat 2007’de livar adlı ilk şiir kitabım lotus yayınları tarafından yayımlandı. aynı ay mevsimsiz yayınları ve taifesi ile tüm ilişiğimi kestim.
* mart ayında ahşap çerçeve kukla grubu çalışmalarına çukurcuma’daki atölyesinde başladı.
* mart ayında cem mumcu’nun yayınevi tarafından “p’enis” adlı bir roman yayımlandı. sanat çevreleri romanı enis batur’un yazdığını iddia etti. enis batur romanın kendisine ait olmadığını sert bir şekilde bildirdi.
* mart ayında “açık hava felsefe kütüphanesi”yle karşılaştım. büyükada’da yer alan ve gerçekten de açık havada sergilenen kütüphanenin kurucusuna “gece olduğunda kitapları nerede muhafaza ediyorsunuz?” diye sorduğumda “ormana saklıyorum!” cevabını aldım.
* mart ayının sonunda üyesi olduğum çoğu e-posta grubundan ayrıldım. bu gruplarda yer alan çelişki dolu tartışmalardan, vasatlıktan ve cemaatçilikten iğrenmiştim. sanatcephesi'nde onur caymaz'ı veya selim ileri'yi (kuru edebiyatı) savunmaya çalışan garip "solcu abi"lerden, fayrap’ta ağılağızlı hakan arslanbenzer'in "dincilik" dolu, vaiz benzeri söylemlerinden, şiirpostasi’nda reha yünlüel'in yurtdışından kestiği temelsiz ahkâmlardan, bu üç ortamda da sıkça karşılaştığım "ağırbaşlılık" ve "dil köpekliği" retoriklerinden, adı sanı duyulmamış üç beş kişinin “fotokopi düşünceler”inden yeterince sıkılmıştım.
* 20 mart’ta eduardo galeano, açık radyo’da bir söyleşi yaptı.
* nisan ayında kitaplığımı ve koleksiyonumu bir kez daha süzdükten/düzenledikten sonra “gittigidiyor” ve “nadirkitap” adlı web siteleri üzerinden sahaflık yapmaya başladım.
* 1 mayıs 2007 tarihinde “edebiyat geçmişime baykuş bakışı” adlı yazımı tamamladım ve internet üzerinden yayımladım.
* mayıs ayında mehmet öztek ve ömer şişman arasındaki mektuplaşmalarda kendini sunan ve bana karşı oluşturulan “kötülük dayanışması”nı, bununla birlikte, heves dergisi’ndeki poetik debelenmelerin “derisi patlak bir davulun kasnaklarını boşu boşuna sıkmak” ya da “karaya çekilmiş bir teknede boşu boşuna kürek çekmek” olduğunu kerhen ifşa ettim.
* mayıs ayında “ağılağız hakan arslanbenzer” gibi türev dincilere “edebiyat dünyasının bir ağıl, çiftlik, tarla, tekke, berber dükkânı ya da kahvehane olmadığı” -gerektiğince ve kerhen- hatırlatılmış/anlatılmıştır.
* mayıs ayında tarık günersel, pen yazarlar derneği’ne genel başkan olarak seçildi.
* mayıs ayında 5. istatistik kongresi’ne “teknik analiz’de regresyon yaklaşımı” adlı bildirimle katıldım.
* 15 mayıs’ta fenerbahçe spor kulübü futbol takımı 2006-2007 futbol sezonu’nun şampiyonu oldu.
* 1 haziran’da enis akın’ın e-posta grubu olan projeşiir’den atıldım.
* 2 haziran’da şair doğan ergül vefat etti. 3 haziran’da körler ülkesi’nin mendireğinde toplandık ve denize karşı doğan ergül’ün şiirlerini okuduk:

“burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz/ taşladıkça taşıyor deniz/ çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına/ ceza olarak bir parça bu denizden veriyorlar”

* haziran’da jose saramago istanbul’u ziyaret etti.
* haziran’da, turgay kantürk’ün yayıma hazırladığı ve görsel tasarımını savaş çekiç’in gerçekleştirdiği “noedebiyat” adlı derginin ilk sayısında üç adet şiirimle yer aldım.
* haziran’da emil michel cioran’ın çeşitli söyleşilerinden oluşan “ezeli mağlup” adlı kitap metis yayınları tarafından yayımlandı.
* haziran ayında max frisch ve manuel scorza okumalarımı tamamladım.
* ece ayhan çağlar’ın ölümünün ardından dünya, güneşin etrafındaki beşinci dönüşünü 12 temmuz 2007 tarihinde tamamladı.
* 19 temmuz’da fenerbahçe spor kulübü’nün 100. yıl etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirdiği gösterileri izledim ve çok etkilendim.
* 22 temmuz’da bir milletin “ümmetleşmesi”ne ve “ümmetvekili seçmesi”ne şahit oldum.
* ağustos’ta monokl adlı derginin “blanchot” ve “işık” konulu 3. sayısı yayımlandı. dergide davut yücel tarafından benimle yapılan uzun bir söyleşi yer aldı.
* ağustos’da ahmet soysal ile tanıştım. ece ayhan üzerine konuştuk.
* ağustos’da cem kurtuluş, müntehir dostum özge dirik’in poetikasını incelemeye başladı.
* ağustos’da puşt ahali edebiyat platformu’nun katılımcı sayısı 230’a ulaştı.
* 13 ağustos’ta “şiirim nasıldır? ya da ön-akort” adlı yazımı tamamladım ve yayımladım. böylece “şiir yazarı”nın ne demek olduğunu ve ilgili poetikayı ortaya koydum.
* 7 eylül 2007 tarihinde sinem öztürk’le birlikte “iki”miz “bir”den göğe baktık.
* eylül ayında datça’daydım. denizin nakkaşlığına şahit oldum.
* eylül ayında oktay rifat okumalarımı tamamladım. ilhan berk ile oktay rifat arasında kurulu olan şiirsel etkileşimi fark ettim ve incelemeye başladım.
* eylül’de “iyimserlik” konulu 10. istanbul bienali’nin herhangi bir mekândaki hiçbir sergisini ziyaret etmemeye karar verdim.
* eylül’de ece ayhan’ın yazdığı saklı kalmış 3 adet öyküyü fark ettim ve bunları okudum.
* 3 ekim 2007’de birgün gazetesinin sanat sayfalarında bienal karşıtı bir görsel işimle birlikte bir yazım yayımlandı.
* 15 ekim’de “p.a.t! - puşt ahali tarifesi” adlı sıkı dergi oluşumunun ilk sayısını/tarifesini internet üzerinden (pdf dosyası olarak) yayımladım ve dağıttım.
* ekim ayında janset karavin, “ş” sorgulamasını/boşluğunu irdeleyen koyu ve sıkı görsel işler yapmaya başladı.
* ekim ayında eren barış’ın hazırladığı “ece ayhan - poelitika” adlı kitap yayımlandı. bu kitabın son 3-5 senenin en önemli eseri olduğunu düşündüm.
* ekim ayında sevgi akdamar’ın ece ayhan’la yaşadıklarına/yaşantılarına ilişkin “kendi kendinin terzisi bir kambur” adlı kitap yky tarafından yayımlandı.
* kasım ayında “kelimenin yüzü” adlı iç-sözlüğüm “çekirdek sanat yayınları” tarafından yayımlandı.
* kasım ayında “noedebiyat” adlı derginin ikinci sayısı yayımlandı. dergide “hafız hurdacı: tozluk” ve “hafız kanuni: boşluk” adlı şiirlerimle yer aldım.
* kasım ayında oktay rifat ve turgut uyar’ın imzalı kitaplarını koleksiyonuma dahil ettim ve bununla sonsuz mutlu oldum.
* kasım ayında puşt ahali edebiyat platformu’nun katılımcı sayısı 350’ye ulaştı.
* kasım ayında metin cengiz, enver ercan ve daha birçok fason edebiyatçının imzalı kitaplarını 1 ytl karşılığında gittigidiyor adlı web sitesi üzerinden satışa sundum ve sattım.
* kasım ayında berfin bahar dergisi, “enver ercan genel başkanlığı”’ndaki tys yönetim kurulu’nu ve tys’nin geldiği dip noktayı ifşa etti.
* kasım ayında mustafa köz, benim hakkımda (için) üzüldüğünü bana telefon aracılığıyla ve çok önemli bir şey yapıyormuş gibi bir ağırbaşlılık retoriği eşliğinde bildirdi. güldüm.
* 25 kasım 2007 tarihli birgün gazetesi’nde “imzacılık oynamak yerine faydalı bir şey yapmak!” adlı yazım yayımlandı.
* aralık ayının başında cavit mukaddes’in hazırladığı “bir bienal, bir bilanço” adlı bienal karşıtı kitap yayımlandı. kitapta “iyimserlik kurbanlığı” adlı yazımla yer aldım.
* aralık ayında fenerbahçe spor kulübü futbol a takımı, şampiyonlar ligi grubundan bir üst tura çıkıp avrupa’nın ilk 16 takımı arasında kendini gösterdi.
* aralık ayında “yasakmeyvesuyu şiir dergisi”, içinde benim yazım ve adım olduğu gerekçesiyle “poelitika-ece ayhan” adlı kitabın tanıtımını yapmayacağını/yayımlamayacağını kitabı hazırlayan eren barış’a bildirdi. güldüm.
* 16 aralık tarihli birgün gazetesi’nde “ece ayhan-poelitika” adlı kitap hakkında kitabı hazırlayan eren barış ile yaptığım söyleşi yayımlandı. bu söyleşiyi tüm “belediye şairleri”ne ibret olarak armağan ettim.
* 16 aralık 2007 tarihinde işbu bireysel almanağı tamamladım.//

kaynak:

zaferyal.kuzeyyildizi.com/almanak2007.html

sonradan bir iki yeri düzeltilmiş hâli için:

www.korsansozluk.com/index.php?q=2007+zafer+yalcinpinar+oto+almanagi

---

korsan sozlukteki bir iki notu da buraya geçelim ki internet mezarlığında kaybolmasın:

1.

//sakat şemsi per, 2007-12-20 14:11

korkuyorum annecim!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
muhteris delinin biri ece ayhan'a musallat olmuş üstelikte bilge gibin durup çok konuşabiliyor.
allah'ım sen bizi bu zıpçıktılardan ne zaman koruyacaksın, allah'ım beni bizi ümmetimuhammedi kurtar bu densiz şöhret budalalarından
psikolojim bozuluyor bu böyle romantik sunayakıncı hayretçilikten hadi o nazımı uçurdu semamızdan bu da eceyi mi uçursun
allah'ım gitgide fakirleşiyoruz
polis copu karşısında kalas gibi tınsızlıkçı eceyi alıp devletin koynuna sokacak bu adam
allahım hem şöhretin koynuna her an fırsat kollayıp sızmaya niyetli hemi de ben hepinizden farklıyım ne vefakarım ömrü boyunca çilekeş kalmış ruhlara üstelite edebiyatın bağımsızlığını yedirmem lan ideolojilerinize diyen ve giderken eceyi de ehlileşmiş romantik kadirşinaslığın zulmüne yedirmeye ve yemeye niyetçi bu zıpçıktılıklardan koru bizi allahım
bizi fakirleştirme bu aziz mübarek bayram günü allahım
korkuyorum allahım beni daha çok korkutma...//

2.

//azize pa zılçöz per, 2007-12-20 00:31

bence matador hepsi. kırmızı çaput ya da şiir bulamayınca almanak yazıyorlar. daha cesaretli olmak lazım. (bkz: matador et femme nue)) katılım artsın söz, best of 2007 seçicez. gücenmece yok. bu sene önemli olamayanlar seneye ikişer almanak yazsın, şansını ikiye katlasın. önemli olanlar mı,, onlar zaten arenaya hiç uğramadı. neyse her olma nagin bir acınası vardır.//

3.

//superman çar, 2007-12-19 23:34

19 aralık'ta korsan sözlüğe üye oldum.
akabinde adminden hoş geldiniz mesajı aldım, sevindim, hoş buldum.
geyik meydanına teşrif edip, yazdım. ama kurbanlık geyik götüremedim, içerlendim.
yine 19 aralık'ta bir aralık bulup bu almanağa zıpladım.
baktım bir şeyler, bir şeyler olmuş mazi de, yalçınpınar yazmış okudum, aydınalanamadım.
zafer yalçınpınar'dan vasat ve müteşairane şiirler okuduktan sonra bu astronomik havaları teneffüs edince, gülümsedim.
"poete laurate" sanıyor kendini galiba dedim ama harbiden sanıyor olduğunu görünce bu sefer gülümsemedim, güldüm.
17 aralık'ta mistik bir haller oldu bana, sıkıldım.
18 aralık'ta bunaltıcı, kapalı bir gündü.
19 aralık oldu hâlâ bekarım.

soğuk bir kış günü zeynep kamil'de doğdum.
13 yaşında, -hristiyanların uğursuz sayısına tekabül ediyor- kripton'dan yeşil bir meteor düştü superman oldum.
22 temmuzda ummet seçimlerine katıldım, her şey ümmet için dedim, zafer yalçınpınar fazıl sayla birlikte gitsin diye iç geçirdim. onlar yüz de otuz çünkü.

akşam yemeğini biraz geç yedim, hızlı hızlı yiyince gaz yaptı, tuvalete gidip bi geldim.
tuvalet kapısına kazınan mottoları okudum.
iş bu tuvalet kapısında yazılan mottoların zafer yalçınpınar'ın işlerinden daha iyi şeyler olduğunu anladım. mutlu oldum.

1 ağustos 2007'de yurt dışına çıktım, güzel hatunlar gördüm.
güzel hatunlarda beni gördü. görüştük.
alem yaptım. şiir bile yazdım. eve dönünce buz dolabını ayağımla kapattım.

çok dergide yazdım. para alamadım. enayimiyim diye düşündüm. çoğu editöre rest çektim.
17 haziranda aşık olmak istedim. 17 haziran babamın doğum günü.
ben babamın oğluyum, henüz oğlum olmadı. biraz üzgünüm. çok üzgünüm.

zafer yalçınpınar bıdı bıdı yapmış, neden yapmış anlamadım.
anlamak için düşündüm, düşününce var olduğumu fark ettim. (cogito ergo sum)
19 aralık'ta bu almanağı yazarken yine yalnızdım ve pink floyd dinledim
18 aralıkta u2'dan october dinleyerek bir şiir çevirisi yaptım. güzel oldu.
zafer yalçınpınara, şiir kitabı çıkarınca, ve ülke benim şiir kitabımla çalkalanırken, göndermemeyi düşündüm, mundar olmasını istemedim kitabın.
bunun üzerine fantezi yapar, birgün gastesinde bir şeyler yazar diye tez, antitez, sentez ürettim.
kuşkusuz büyük işler düşündüm.
kuşkusuz büyük bir dünyada yaşıyorum.
kuşkusuz beni sevecek bir hatun bulucam bir gün.
kuşkusuz çocuklarım olacak.
onlara şiir okuturken, zafer yalçınpınar okurlarsa, üç gün oda hapsi vermeyi planladım.
bu kararı alırken tereddüt etmedim.
19 aralık bugün ve birgün masterpiece yazacağımı bildiğim için benim hâlâ umudum var.
uçurtmayı vurmasınlar
diye tanrıya niyaz ettim.

24 temmuz'da dedikodu yaparak şöhret olunamayacağını anladım.
büyük projeler geliştirdim. ve büyük projeler gelişti.
iştar tapınağına bu projelerin bir kopyasını kırmızı mumlu postayla gönderdim.

bugün hâlâ 19 aralık ve ben galiba büyük bir adamım.//

4.

//kirikambar salı, 2007-12-18 20:35

18 aralık 2007 işbu almanağı okudum..
vay be dedim..
sonra sivilhayvan gibi yine mi demek yerine niye dedim..
cevap olarak niye mi? diye karşılık verileceğini düşünüp vazgeçtim.
bir tane de ben mi almanak hazırlasam diye aklımdan geçirdim..
haleple arşın arasındaki ilişkiyi düşünürken karşımda bir sarışın gördüm..hayret ben de güldüm..
sonra sarışın çakma çıktı.. bu sefer söveyim dedim.. sövdüm..
üye olduğum gruplara üyeliklerimi sonlandıramadım..
bir de baktım ki fazla bir üyeliğim yokmuş.. bu sefer tebessüm ettim..
günlerden birgün hasip a. ile yere baktık.. sonra hasipe tokat atıp kaçtım..hasip yakalayamadı..
birgün gazetesinde 'zafer yalçınpınar' ı arattım.. sonuç bulunamadı.. sonra elime baktım.. niye bu kadar büyük diye ağladım.. sonra güldüm.. abdestim bozulur diye kahkaha atmadım..
ne olacak bu galatasaray'ın hali diye düşündüm.. kaleci orkun aklıma geldi.. hristiyan mı bu çocuk diye sorgulamayı göze alamadım..
gözlük aldım.. kubbealtı sözlük alacaktım, ikisine birden gerek yok deyip silkindim..
sevgi akdamarın(emine) kitabını göremedim.. yazılanların hakikat payını(aslan payı) bilemedim..
sonra 'canımın içi' demek geldi içimden.. ama bu sefer de fındık içi ısmarlattım komşu çocuğa..
karnım şişti, bir rennie aldım.. üstüne şeftalili soda içtim......//

5.

//ahmak-ı hayal salı, 2007-12-18 20:05

çocuk çok çalışıyor çok. üretiyor da. tek sorun neden ve niçini eksik. anlam sorunu yani...//

6.

//mr grey salı, 2007-12-18 13:58

28 aralık 2008; "ben önemliyim ben önemliyim ve hatta ben önemli bir şairim" diye her bir tarafa 40 bin kez yazdım...
29 aralık 2008; şairler olarak azınlıkta kaldık ben puştlarımıda alıp gidiyorum diye tehdit savurdum...
30 aralık 2008; kültür bakanı hakkımda açıklama yaptı "işte kapı işte sapı" diye mutlu oldum...
31 aralık 2008; kültür bakanının beni mutlu etmesi ve yoğun ısrarlar üzerine kalmaya karar verdim...
32 aralık 2008; noel edebiyat ödülüne aday gösterildim...
33 aralık 2008; noel edebiyat ödülünü kazanmam halinde almayacağımı beyan ettim alıp bir taraflarına soksunlar...//

7.

//mustafa telefon salı, 2007-12-18 13:08

ya şu adama kırmızı yediliyi verin de bitsin artık. senelerdir okeye dönüyor zavallım.//

----
----

garipliğine 2006 yılıyla devam etmiş arkadaş. buyrun burdan yakın. bence çocukluk yıllarına değin gidecek, biz de onu izleyeceğiz helbet.

(bkz: silinir milinir neme lâzım)

//2006 zafer yalçınpınar oto-almanağı

o 2006 yılının ilk 6 ayında “askerlik vartası”nı atlatmakla uğraştım. elime silah aldım ve nöbet tuttum, “kara mıh kilit alesta” adlı şiirimi tamamladım. 20 mayıs’ta askerlik vartası bitti ve istanbul’a döndüm.

o 25 mayıs günü, cenk koyuncu’nun vefat etmiş olduğunu öğrendim.

o 1 haziran’da tübitak’taki “araştırıcı”lık görevime geri döndüm.

o 3 haziran’da şile’deki büyük deniz fenerini gördüm. fenerin ışıklarının şile kıyılarını ve denizi “yalayış”ındaki şiirselliği farkettim.

o 6 haziran’da “aksak kolaj/sonrasızlık” adlı fanzini “blog” sistematiğiyle internete aktardım ve yayımlamaya başladım.

o 11 haziran’da volkan çelebi, monokl deneysel edebiyat dergisi’nin ilk sayısını yayımladı.

o 14 haziran tarihinde sting(gordon sumner) konserine gittim ve onu canlı izlemenin coşkusunu yaşadım.

o haziran ayında -bir arjantin taraftarı olarak- “dünya kupası” maçlarını seyrediyordum. arjantinli futbolcu j.c. riquelme ile futbol topu arasında bir “şiir ilişkisi” olduğunu farkettim.

o 10 temmuz tarihinde portland üniversitesi’nin düzenlendiği “picmet 2006- teknoloji yönetimi” konferansında “kocaeli sanayisi’nin mesleki eğitimden beklentileri” adlı uluslararası bildirimi sundum.

o 15 temmuz’da kuzey yıldızı edebiyat dergisi’nin 13. sayısını çıkardık ve dergiciliğin “hacıyatmaz” olduğunu savunmaya devam ettik.

o temmuz’da vecdi çıracıoğlu’nun “sarıkasnak” adlı uzun öykü kitabı everest’den yayımladı.

o 1 ağustos 2006 günü “siya” adlı öykü kitabım mevsimsiz yayınları’ndan yayımlandı. o sırada, bodrum’da, gümüşlük akademisi’nden geriye kalanları ve oradaki marazaları inceliyordum. aruoba’nın akademideki terkedilmiş kulübesini görmüş, akademi’nin kütüphanesinin dağınıklığı ve mezbeleliği arasında ferit edgü’nün ilhan berk’e imzalı “sürgün” adlı kitabını bulmuştum.

o 2 ağustos’ta ilhan berk’le tanıştım ve onun avlusu ile kuyuya benzer, cehennem yavrusu çalışma odasını gördüm.

o ağustos’un ortasına kadar marmara adası’ndaydım. babamla birlikte sürekli balığa çıktık. ilk vatoz’u o zaman yakaladım. bu balığın denizin dibinden sandala gelişinde, sonra da, onu zokadan kurtarıp denize geri bırakışımızda karşı konulmaz bir şiirsellik ve görsellik buldum.

o ağustos’ta orhan kemal’in kadim dostu ve “buyruk” lakabını taktığı muzaffer buyrukçu’nun vefat ettiğini öğrendim.

o eylül ayında kendimi görsel işlerin, görsel şiir kuramlarının ve zinhar taifesinin içinde buldum. bu platform gözüme bir “livar” olarak göründü; burada canlı bir şeylerin olduğunu fark ettim ve 2006 boyunca zinhar platformu için 70’e yakın görsel iş tasarladım.

o eylül’de, günde iki pakete yakın sigara içiyor olduğumun farkına vardım.

o 25 eylül’de sağ böbreğimde 3 mm çapında taş görüldü.

o ekim’de, “livar” adlı şiir dosyamı tamamladım.

o ekim’de sel ebegümeci ile birlikte “haz manevrası” adlı fanzini istanbul’a dağıttık.

o ekim’de, türk edebiyatı’na yazık ve saygısızlık ki doğan hızlan 25. tüyap istanbul kitap fuarı’nın “onur konuğu” oldu.

o 8 ekim’de papaza kızıp oruç bozdum; fuat çiftçi’nin edebiyat kahyası olma girişimlerine ve retorik arsızlığına karşı yazı yayımladım, bu taifeyi ifşa ettim.

o 18 ekim’de ismail cem doğru’nun “şiirbaz” adlı radyo programına konuk oldum. dilin kemiğinin olmadığını kanıtladım.

o 2 kasım 2006 gecesi, istanbul, beykoz’da “tuzlu kahve” içtim.

o 3 kasım’da “cukkalanmış saygınlık projesi” adlı yazıyı yayımlayarak özge dirik’in ölümü, yıllıklar ve retorik arsızlığı üzerinden prim yapmaya çalışan “şeref bilsel ile avanesi”nin fırsatçılığını -kerhen- ifşa ettim.

o kasım’da tarık günersel’le tanıştım. “toplu şiir”lerinin yky’nin yayım programında 3,5 sene kadar bekletildiğini öğrendim.

o 11 kasım’da, bulaşık makinesi, çamaşır makinesi ve buzdolabı satın aldık.

o 13 kasım’da “vatos’un salınımları” adlı bildirim zinhar şebekesinde yayımlandı.

o kasım’da, dostlarımdan birinin intihar girişiminde bulunduğunu öğrendim.

o kasım’da a. gozales’in “babil” adlı filmi gösterime girdi.

o kasım’da ilhan berk defter kapakları sergisi’ni ziyaret ettim. cehennemin yinelenişini gördüm.

o 28 kasım’da oturma odası ve yemek odası satın aldık. halıları tamir ettirdik.

o 13 aralık’ta, 2006 yılı içinde tasarladığım görsel işlerimden oluşan “şiiş” adlı e-kitap, serkan işın önsözüyle yayımlandı.

o 14 aralık’ta “masanın ayakları” adlı bildirim zinhar şebekesinde yayımlandı.

o aralık’ta tayfun kurt, kadıköy’deki “çınardibi sahaf”ı tavsiye etmeye başladı ve istanbul’u terk edeceğini bildirdi.

o aralık’ta kütüphanemi, arşivimi, kitaplarımı ve tüm basılı evraklarımı toparlayıp koleksiyonumu düzenledim.

o aralık’ta “public pages/kamu sayfaları” projesine “istanbul contrast” adlı görsel işimle katıldım.

o aralık’ta, şiiş’i “kargaşa 2007” karma sergisinde değerlendirmek üzere portfolyo olarak ibrahim çiftçioğlu’na gönderdim.

o aralık’ta babam teknemizin adını “siya” olarak değiştirmeye karar verdi.

o aralık’ta dünya edebiyatı’na ve tarihine yazık ya da saygısızlık ki orhan pamuk, nobel edebiyat ödülü’nü aldı.

o aralık’ta, 5. istatistik kongresi çerçevesinde sunacağım “teknik analiz’de regresyon” adlı bildiri üzerine çalışmaya başladım.

o 20 aralık’ta fenerbahçe spor kulübü’ne üyelik başvurum kabul edildi.

o 23 aralık’ta işbu bireysel almanağı bitirdim.//

kaynak:

zaferyal.kuzeyyildizi.com/almanak2007.html

Şiâr -IV-

"ece ayhan yaşasaydı seni değnekle kovalardı."

-Anonim-

31 Ocak 2008

Şiâr -III-

anladığımıza göre: deve kervanının başındaki akıllı.

yeni şiâr'ı: "it ürür kervan yürür".

versiyonunu yapalım hemen:

"eşek anırır, kervan salınır".

hakkaten...

sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kediye%20kafa%20atan%20mucahit%20fare/%2312398236


hakkaten ha.

farklı bir havası, farklı bir civası var.

bkz. hava civa
bkz. civata civan karavan şiyir yazarı
bkz. ş görselcisi

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -VIII-

nurullah ataç'tan ders almasını beklediğimiz umutsuz lüzûmsuzluk.

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/4a24a278266ded9e/4b2025816749adfa#4b2025816749adfa

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -VII-

kendini çaktırmadan nurullah ataç'a ataçlayan şaşkın elmaşekeri.

bkz. oha ki oha
bkz. okurken yazarda kendini bulmak

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/803b6054814db078/05d731530900f23b#05d731530900f23b
www.mevsimsiz.com/yazi.asp?id=7023

bkz. şâir olamadım bari şiâr olayım

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -VI-

kaymayı kaydırmayı çok seven birisi anlaşılan:

//(...) bu işler böyledir, -teller kesilirse, telefonlar çalışmazsa ve itfaiyeciler de tatile çıkmışsa- yani zemin kaygansa, böyle bir durumda golleri havadan atmak gerekir. tıpkı "şiir" gibi... eğer kayacaksak, yerden/yerde değil, havadan/havada kaymak gerekir. bu işler böyledir. bunu öğrenecekler. öğrenemiyorlarsa, ezberleyecekler. //

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/9e1f6eb4948ea5a2/64f2607abd2f891c#64f2607abd2f891c

hami(ş):

bkz. uçan kayan bir nesne olaraktan jet ski
bkz. jet skim var diyene tuzlukla koşmak

Şiâr -II-

"ben şiyir yazarının yaratıcı, yakışıklı, zeki ve çılgınını severim."

viktor ayn-şşşşş-tayn

ş -III-

olur da bir tanım gerekirse:

tanımlanamayan saçan (sıçan değilll) cisim. ışık saçan, ıık saçan, ş saçan...
bkz. tsc

---

tüm şiirlerini hagittihagidecek'de beklediğimiz...

pazara kadar değil mezara kadar...

bkz. e be oğlum, seni gömdük sen hâlâ konuşuyon

bir zafer yalcınpınar şarkısı olarak:

bkz. pazara kadar değil, mezara kadar

bkz. seviyoz yani işte ele

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/ccb2062c1162ecd8/0511a9703a1659d4#0511a9703a1659d4

knock-out

abinin tokat atmaya çalışırken şiiri unuttuğu çalışması için:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/a37b6a375d1276b7/871f5f2b196dc617#871f5f2b196dc617

zaferyal.kuzeyyildizi.com/s55.html

bkz. zafer bey çok zeki, yaratıcı, çılgın ve yakışıklısınız
bkz. türkçede livar livar bakmak

elbette versiyonunu yapalım bu yaratıcı, yakışıklı, zeki ve çılgın şiirin* hemen:


-knock-out 1-

zafer-im
zafer-sin
zafer
zafer-iz
zafer-sin-iz
zafer-ler

dişe göz
göze diş

-im
-in
-dış
-iç
-out



-knock-out 2-

iki ters bir düz.
mehter marşı izmir marşı.
evet hayır belki.
bom.
bombilibilibilibom.
bik.
bikbikbik.
adı bende sakli ibibik.

bkz. yanaktan makas almak

---

bkz. zafer yalçınpınar gibi şıftırttırma rehberi

* http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kediye%20kafa%20atan%20mucahit%20fare/%2312398236

ben tübitak şâiri zafer yalçınpınar...

tübitak'ın, kurduğu "puşt ahali" forumunu sürdürebilmesi için işe aldığı...

bkz. ben tübitak şairi zafer yalçınpınar

tü-bi-tak
tak-tak-tü-bi
bik-tü-bik
bik-tak-tü
şşşşşş!

bkz. bir şaka versiyonu olarak zafer yalçınpınar

sıkı sıkıya -II-

yayınlandığı dergileri yayınladıkları denli ve ölçüde "sıkı"; editörlerini yayınladıkları denli ve ölçüde "üstâdım" kabul eden sallama çay.

bkz. erkeklerin kahvesindeki puşturttuğumun kibariye'si

---

bir mini mal olarak bkz. nalıncı keseri

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -V-

şâir seyhan erözçelik'ten de notasını almış kukumav kuşu.

bkz. kukumav kuşu gibi düşünmek
bkz. deşifre ola ola harap oldum abey

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/8f2fe072cea3e7bc/3f66713cbe6ebf50#3f66713cbe6ebf50

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -IV-

bozuntuya vermiyor ama, türkiye yazarlar sendikasından iyi bir dayak yiyeceğe benzeyen şovmen bozuntusu.

//(...) beni "disiplin kurulu"na vereceklermiş ki en çok buna güldüm. "beni sendikadan ihraç etseler de rahatlasam" diye düşünüyordum zaten. bu salih bolat'ın dilekçesi bir vesile olmuş olur. iyi de olur, çünkü tys ile ilgili söyleyeceklerimi, orada yaşadığım gerçekleri daha rahat anlatırım böylece... (...)//

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/11767fd660d78448/47dcc1436febe628#47dcc1436febe628

abi'de samsun'a çıkmak üzere olan mustafa kemal edâsı var ya ona yanıyorum.

bkz. toplanın anlatacaklarım var
bkz. puşt ahali yazarlar sendikası girişimi

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -III-

bkz. monokl kulübünün iyilik dayanışması

//zafer'in bazen -biçimsel- heyecanlarına yenilen bir yapısı olduğunu biz dostları biliyoruz ama ortadaki pisliğin ve "kötülük dayanışması"nın boyutları bu öznel yapının (belki de kusurun) ve bu yüzden her zaman affedilebilir olanın çok çok ötesinde nesnel bir gerçeklik olarak karşımızdadır. bu dayanışma nesnel olduğu oranda affedilemezdir de ve bireylerüstü bir olgunun acımasız şiddetine bürünmüştür.

biz monokl olarak elbette ki bu şiddetin karşısında zafer'in yanında olacağız,,, şiddeti sihirli yazılarla uysallaştırmakta ustalaşmış yazı ustaları olarak!

volkan çelebi
monokl dergisi editörü //

bkz. 2008 monokl kulübü iyilik dayanışması oto-almanağı

ayrıca bkz. ben iyilik dayanışmasından m. davut yücel

bkz. davut üstâdım hazırlan, söyleçişim geldi

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -II-

// tübitak'ın medar-ı iftiharı zafer yalçınpınar ile ilgili haberimizden dolayi özür dileriz...

iki gün önce gönderdiğimiz "derin puşt" ödülüne psiko zaferin değer bulunmasıyla ilgili haberimiz eksik çıkmıştır, özür dileriz.

haberde ödülün ne olduğu, nerede verileceği belirtilmemiştir. ödül 11 kişilik konsey tarafından, psiko zafer'in, ne kadar akıllı, değerli, önemli olduğunu belirtmek ve kendisine dahi süsü vermek için sık sık, çalıştığı tübitak'ın adını zikrettiği için, adı geçen kurumun gebze yerleşkesinde, kendisine takdim edilecektir.

ödül, sürprizdir. özel bir tasarımcı tarafından hazırlanmıştır. ece ayhan ve enver ercan takıntısından ötürü ödül, ece ayhan fotoğraflarından oluşan payetlerle süslenmiştir. enver ercan'ın göğsünün kıllarından defalarca ihtirasla söz ettiği için, üzerine enver ercan'ın göğüs kıllarından bir tutam serpiştirilmiştir.

vatandaş soruyor!

yazılarında yalan ve hezeyanlar kusan, önüne gelene küfür eden, fonunda karısını da kullandığı bir yazısında utanmadan bir başka kadına, zarar vereceğini bile bile, çamur atan biri haysiyetten söz edebilir mi?

yilin gazetecilik olayi

"derin puşt" ödüllü psiko zafer'in oto-almanağının yayınlanmamış bölümlerini acar muhabirimiz "meçhul öğrenci" ele geçirdi.
y a r ı n ı b e k l e y i n...

filozofumuz diyor ki:

tartışma ve polemiğin bir düzeyi olmalıdır. eğer senin hiçbir ölçün yoksa, her şeyi herkesi işin içine katıyorsan, biri bir şey deyince ve yapınca ve dahi katınca itiraz etmeyeceksin. "zurnada peşrev olmaz" sözünü aklına getireceksin. ya da haddini bileceksin. //

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/ccb2062c1162ecd8/0511a9703a1659d4#0511a9703a1659d4

muhabirimiz puşt ahali'den bildiriyor... -I-

//"derin puşt" ödülü'ne psiko zafer değer bulundu."

kurduğu "puşt ahali" sitesinde yalan dolanlarla herkese iftira atıp saldıran ve kısa sürede gösterdiği üstün bilinçaltı performansıylala "sıfır numara ahali puştu" olduğunu kanıtlayan, sadece kuzey'in değil, bütün meyhane masası eğlencelerinin "parlak yıldızı" zafer yalçınpınar, çabalarının semeresini sonunda aldı.

birkaç sayfalık "kuzey yıldızı" dergisini çıkarıp, dergilere ben "kuzey yıldızı dergisinin genel yayım yönetmeni zafer yalçınpınar" diyerek telefon açan ve ece ayhan taklidi şiirlerini kakalamaya çalışan, yüz verilmeyince hırçınlaşıp dengesiz davranışlarda bulunan, bu yüzden de yakın çevresince psiko zafer diye anılan yalçınpınar, sonunda muradına erdi.

ödüllere habire dosya gönderip bir türlü ödül alamadığını, şiiretliğinin bir nedeninin de bu olduğu bilen konsey, bir kereliğe mahsus toplanıp, bir kereliğe mahsus verilecek "derin puşt" ödülü'ne psiko zafer'i değer buldu.

bilindiği gibi, "derin puşt" da bir ece ayhan sözü. " //

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/ccb2062c1162ecd8/0511a9703a1659d4#0511a9703a1659d4

kişi/tavır matriksi -I-

bu'nun bir de kişi/tavır matriksi var ki evlere şenlik :

hemen şuracıkta bir versiyonunu yapalım:

kişi: deve.
tavır: düz.

hadi bir tane daha verelim ağza*

kişi: hıyar.
tavır: turşu.

bkz. bizde notlama yok, takdir takdis tasdik var
bkz. takdirnâme mi tasdiknâme mi sorunsalı

bkz. gülmekten öldük ayol!

* tadımlık.

ş -II-

ş sıçsa bunu görsel şiir sanacak denli naif olmasa bile şapşal -bir ş bir ş'yi götürmüyor, şapşal oluyor işte- birisi.

kötülük dayanışması mâhreçli elmeklerin dayadığına göre...

kötülük dayanışması mâhreçli elmeklerin dayadığına göre:

bkz. artist ecegil
bkz. düş ece'nin yakasından kampanyası
bkz. bir capon otosu olarak dayamabana

bkz. zıtların birliği
bkz. zafer yalçınpınar yortsavul başımdan
bkz. şiirin can tanrıyar'ı

---

düş ece'nin yakasından kampanyasını rehayünlüel'in başlattığını sanan düdük. (cânım makarnam benim!)

kaynak:

groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/ccb2062c1162ecd8/0511a9703a1659d4#0511a9703a1659d4

bkz. deşifre ediyorum yalnızca seni olm rahat dur
bkz. elçiye zevâl olmaz
---
bkz. yemişim zaferini yemişim zafer
bkz. bir yemiş im olarak zafer
---
bkz. bekle görselini çıkartacağım senin
bkz. bir yalaka heves olarak puştin

arslanbenzer'in yanağından makas aldığı...

hakan arslanbenzer'in, yanağından makas aldığı:

//lale müldüre imzalı kitap filan derken zafer tepemi attırdı ama kitaplarımı 2 liraya alıp 1 liraya sattığını anlamamışım ben herifçioğlunun. eğlenceye bak yani. bir de onun karşısına çıktım, bununla yolda karşılaştım hesabını kestim filan diye şişine şişine anlatıyor bir şeyler. bi de benim karşıma niye çıkmıyor ki arkadaş. aslında karşılaştık da ben ama o zaman durumun bu kadar olduğunu bilmiyordum ve komikti sadece. genç mefistoda gördüm bunu. dışarı çıkıp bekledim, beni farkedince üst kata çıktı ve inmeyince de ben sıkıldım geniş yaylar çizerek dolaşmaya başladım. sonra birden küt diye çıkıp gitti dükkandan. o olduğundan bile emin olamadım önce. dövecek de değildim oysa, beni karşısında görmenin ondaki etkisini incelemek için sadece. zafer yalçınpınar ve hakan arslanbenzer sokakta ayak üstü birbirlerine bakıyorlar, aralarındaki mesafe 70 santim. bunu merak ettim ama kaçtı gitti adam resmen. ben de üstünde durmadım.

ama olaya bak yani. iki liraya al bir liraya sat. bir de bu aslan burcu. dayak yese de uslanmaz yani. zafer şakadan bir adam çünkü. (...)

zafercim şaka yani yannış anlama. seni seviyoruz hepimiz, enver ercana rica edicem artık o da sevicek tamam mı. enver için üzülüyorum çünkü yanlış anlamıyorsam adamcağız durumu ciddiye alıyor. halbuki zaferi sevmekle yola getirebileceğini bilse o da bu yola başvururdu. yanağından makas alırdı mesela starbucks çıkışı. ben de mefisto çıkışı alacaktım makası ama kaçmasa. zafer niye kaçtın olm, seni seviyoruz dedik. dövmeyeceğim valla dövmeyeceğim gel.

selamlar

ps. ya bir de lale ablaya ayıp olmasın diye söylemiyorum, ama şaka gibi, lale müldür'den bu kadar zafer yalçınpınar, imzalı kitap bilmemne hikayesinden sonra takdir içerikli kısa bir mesaj aldım. cevap da veremedim bu yüzden. çünkü ne diyeyim. zafer benle mi alay ediyor, yoksa biri lale müldür'e mi oyun oynuyor kavrayamadım. ikisi de birlikte gibi görünüyor. lale müldür benim tanıdığım kadarıyla saf bir insan üstelik. yani içine bir milyonluk saat koy, şıkşıklı bir kaplama geçir, üç yüz milyonluk saat diye sat. o kadar saf yani. örneği de şeyden veriyorum, bize bir saat gösterip kaç para eder sizce dedi. ben afedersiniz, beş kuruş etmez çünkü içinde saat yok bunların dedim. plastik böyle hoş bir şeydi ama içinde saat yok. bak dedi sen hemen anlıyorsun, ama ben saat durup da saatçiye götürene kadar hiçbir şey anlamadım. sonra da (ama aynı konuşma içinde oluyor) kazağın çok güzel yurtdışından mı getirttin dedi. eminönünden bir milyon liraya almıştım, şey gibi iki kere yıkanınca iptal olan cinsten bir kazak. ama lale müldür öyle deyince beş sene giydim o kazağı. çok hoş bir insan lale müldür. allah hep yanında olsun. da bu zafer yalçınpınar var ya...//

kaynak: fayrap/4824

oto-almanak...

oto-almanağını (ne demekse?!) yayınlamış karikatür. gitti-gidiyor'da imzalı ve altın varaklı ciltlenmiş hâlini bekliyoruz.

bkz. 2007 zafer yalçınpınar oto-almanağı

---

alâkasız bkz. ibiş

şişme...

kendini tanımlama çabasıyla:
bkz. şiir yazarı.

doğrusu için:
bkz. şişme şâir

şiir yazdığını farz edip var sayıyor ya düz turşucuk... (var saymak / farz etmek)

sıkı sıkıya -I-

bir takım ilişkileri kurmayı beceremediğinden olsa gerek, bir takım ilişkileri "sıkısıkıya" (?) "eleştirerek", bir takım "sıkı" ilişkiler edinmeye/kurmaya çalışan popülist yalaka * aziz nesin & kemal sunal karakteri.

bkz. zübük
bkz. üstâdım

*beni siz yarattınız puşt ahali!

---

bkz. önce şiir yazacaksın sonra şâir olacaksın
bkz. ece ayhan yaşasaydı seni değnekle kovalardı

---

bkz. ibrahim sadri olamamanın hüznü

---

alâkalı bakınızlar (reklamın iyisi kötüsü olmaz zafer, hadi yaşadın yine) :

bkz. düz adam
bkz.xanax bağımlılığı yüzünden dişleri dökülmüş 1 adam

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=xanax%20ba%F0%FDml%FDl%FD%F0%FD%20y%FCz%FCnden%20di%FEleri%20d%F6k%FClm%FC%FE%201%20adam/%2312048416

yok deve!

şöyle de bir tavrı olan güzellik:

adamın biri -ismi lâzım değil- bir grup kurar. bu gruba gâh üyesi bulunduğu derneğin veri tabanından gâh ordan burdan elmek adreslerini toplar. tüm bu adreslerini topladığı kişileri grubuna emrivaki üye eder. grubuna üye olanlar bu gruptan çıkmayı arzu ederler ama çıkmayı beceremezler. işte o ismi ve kendi lâzım değil ece ayhan'ı ağzına abdestsiz almayan bu kişi şaşkın şaşkın bu kişilerin beceriksizliklerinin altını çizip, onları şovmenlikle suçlar.

bkz. oha nası yâni?

bkz. deveye düzün nere ki diye sormuşlar (yok böyle değildi galiba!)

not: bu entrimizdeki tüm kişi ve olaylar birer hâyâl ürünüdür -yâni inşaallah öyledir-, gerçek kişi ya da olaylarla yakından uzaktan ilgisi yoktur.

rant

adına kitap imzalatıp bu imzanın rantını yemeye çalışan hayır müsveddesi.

bir bilmecem var size çocuklar
haydi sor sor sor
çayda kahvaltıda yenir
acaba nedir nedir?


bkz. anladın sen onu


---

düz edit:

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=%2311096686

---

hâzin edit:

rantını yediği "bir hazin öykü"nün üstüne üstlük bir de yazısını yazan aymaz! bre gâfil oğlum bağışlasana bulduğun o kitapları bir köy okuluna?!

bkz. nası yani

borgesdefteri.blogspot.com/2007_11_01_archive.html#3188201404203553573

"kabzımal"

hıyardan anladığımı iyi bilen birisi.

bkz. hıyarın iyisi kötüsü olur mu sorunsalı

ş -I-

görsel şiiri ş zanneden tasdiknâmeli biri.

bu

bir işaret zamiri olarak bu.

bunda bir sorun yok, peşine takılanlarda bir sorun var. tuhaf.

---

alâkasız bkz.

bkz. koyunum, koyunsun, koyun
bkz. koyunun akı karası olmaz, koyun koyundur
bkz. anne, bana koyun dedi

nâm-ı diğer...

nâm-ı diğer: "gitti gidiyor zafer". satışa sunduğu kendi kitaplarını imzalasa bir de, daha ilgi çekici olur.

"kendime, bizzât kendime.
şahsım benim şansım; şansım, şahsım
şahsen seni çok seviyorum...
zafer"

ya da ne bileyim takıntısı enver ercan'a sayılı (baskı sayısıyla sınırlı elbet) -ki enver ercan olmasaydı yaşayamazdı falan gibime geliyor, varlığını varlığına armağanedesice-

"enver ercan serisi. bu seri 1000 sınırlı nüshadan ibarettir, kolleksiyoncuların dikkatine..." notuyla...

şunu da yakında duyarız gibime geliyor:

"yeni çıkan kitabım marketlerden ve kitapçılardan önce gitti gidiyor'da..."

-----zorunlu edit-----

vallâhi şaka değil! buyrun burdan yakın:

www.gittigidiyor.com/main/urun.php?id=6902569

bkz. kendi şaka o ayrı

-----zorunlu edit-----

---

bkz. gitme kal ne olursun

ki ben, belki yalçınpınar!

ki ben, belki zafer yalçınpınar!

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=ben/%231004476

---

ayrıca:

http://picasaweb.google.com/rehayunluel

groups.yahoo.com/group/siirpostasi/message/1953

groups.yahoo.com/group/siirpostasi/message/22423

"ki ben o ki ben deniz şarkısı" - zafer yalçınpınar, iç. bireylikler, sayı: 12 / ocak-şubat 2007, s. 32

http://groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/f5ee2e8dadd63133/5f58597d15952a83#5f58597d15952a83

----

alâkasız bakınız:

bkz. taş yok mu taş
bkz. yerim taşını

kedicik...

bayram balcı'nın şiirini, kitabına *; enis akın'ın şiir kitabını **, grubuna isim eden sıkı katıksız acıların çocuğu; şâir gibi davranacağı günleri beklediğimiz kişilik. nalan barbarosoğlu ile enver ercan'ın gediklisi. uzanamadığı ciğere 'pis' diyen hırlı, ex. bachibouzouck kedicik...

bkz. kolay gelsin

*livar
*puşt ahali

Şiâr -I-

"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr. Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir". Ziya Paşa